(KANATLI BAHÇE MAHMUT ALDIRMAZ)
Sayın hocam bizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Biz Folluk Dergisi olarak firma tanıtımlarından oluşan, fuarlarda bedava dağıtılan dergilerden değiliz. Bizim folluk dergisinin belli bir felsefesi var, misyon değerleri var, vizyon hedefleri var. Bu çerçevede en büyük misyon hedeflerimizden biriside gerçekten bu işi sevgi ile yapan, ilgi ile yapan, değer vererek yapan hobicileri gün yüzüne çıkarmak, insanların karşısına rol model olarak böyle özgün şahsiyetleri koyabilmeyi dergimizin misyon hedefleri arasında görüyoruz. Sizde bizim takıp ettiğimiz kadarıyla süs tavukları camiasında orijinal yanları olan, özgün bir kişiliğe sahip profilsiniz. Uzun zamandır sizi takip ediyoruz çok öğretici, aydınlatıcı, yol gösterici paylaşımlarınız var. Uzun zamandır sizinle görüşmeyi arzu ediyorduk. Sizin bakış açınızı, yaklaşımınızı anlamak istiyoruz o yüzden bu röportajı gerçekleştirmek istedik.
Öncelikle sizi tanımak isteriz Mahmut Aldırmaz sosyal medyadaki adınızla Kanatlı Bahçe Mahmut Aldırmaz kimdir sizi tanıyabilir miyiz?
1981 doğumluyum memur çocuğuyum babam hakimdi bu yüzden Türkiye’nin birçok yerini gezdik. Şöyle bir çocukluğum vardı benim. Hep bir bahçemiz vardı evcil hayvanlarımız kedilerimiz köpeklerimiz tavuklarımız vardı çocukluğum ağaçların üzerinde geçti hep şimdiki yeni nesle göre belki de bu şekilde büyüme şansı bulan son jenerasyon çocuklardık biz. Ortaokul yıllarımda Denizli’de önünde boş arsa olan bir evimiz vardı. Bu iş şöyle başladı; pazardan aldığımız iki civciv ile başladı. Aldığım civcivlerden biri öldü diğeri büyüdü ve bir leghorn horoz oldu. Ben bu horoza bir kümes yaptım onu besliyordum o horoz bende o kadar büyük bir sevgi aşk yarattı ki bütün gün onunla ilgileniyorum, kümese oturup onu seyrediyorum. Bir gün bu horozum çalındı çok üzüldüm üzüldüğümü gören ailem bu sefer bana asil ırkı tavuklar aldılar tabi bu sefer çalınmasın diye daha dayanıklı bir kümes yaptım onlara. Bütün vaktimi onlarla geçirir olmuştum okuldan gelince çantamı bir köşeye atar tavuklarımla ilgilenmeye giderdim bütün gün o hayvanları izlerdim o kadar izlerdim ki tavuklara dair her şeyi onları izleyerek gözlemleyerek öğrendim. Çünkü bizim zamanımızda bu bilgileri öğrenebilecek internet bilgisayar kitap vs yoktu. Öyle bir gözlemleme ki bu, bazen yağmur yağardı yağmur altında tavukları seyredemez kümese girip kümeste oturur onları seyrederdim o kadar çok severdim yani. Yaşıtlarım atarilerde, kafelerde takılırken ben hayvanlarımla ilgilenirdim hep. Tabi yıllar geçti tıp fakültesini kazandım üniversite okumaya gidince bu hobimden mecburen ayrı kalmış oldum. Üniversiteyi bitirip doktor olduktan sonra ilk işim yine bir kümes yapıp özlediğim hobime geri dönmek oldu. Bir süre dev ırklarla ilgilendim ama süreç içerisinde keyif için yapılan bir hobide dev ırkları beslemenin bazı dezavantajları olduğunu gördüm ve bantam ırkları beslemeye başladım halen daha bantam ırklarla ilgilenmekteyim. Modern game, serema, barbu danwers ırklarını besliyorum.
Muhabir: Hocam tabi sizin hayvan sevginizin derinliğini biliyoruz. Sizin bir köpeğiniz var Zoltar askere gittiğinizde onu da yanınızda götürdüğünüzden bahsetmiştiniz o hikayeyi tekrar bizimle paylaşabilir misiniz?
Ben Van’ın Başkale ilçesinde mecburi hizmet yaparken bir polis arkadaş Sivas’tan 7-8 tane yavru köpek getirmiş tabi bunlar hastalanıyorlar benimde hayvanlara olan ilgimi bildiklerinden beni çağırdılar acaba bu yavrulara bir şey yapılabilir mi kurtarılabilir mi diye. Şubat ayı soğuk Van Başkale’de, çok soğuk bir iklime sahiptir. Yavrulardan bir tanesi ölmek üzereydi. Bu yavru üşümüş, iyi beslenememiş, çok zayıf düşmüş hayatından ümit kesilmiş bir durumdaydı .Tabi ben bu yavruyu istedim ve sahiplendim. Aldım 1 hafta 10 günlük bir tedavi ve bakımdan sonra o yavru hayata tutundu ve sağlığına kavuştu. 1 sene kadar Van’ın Başkale ilçesinde mecburi hizmetimi yaparken benimle beraber kaldı. Daha sonra askerlik görevimi ifa etmek için Tunceli’nin bir dağ karakoluna vatani görevimi yapmaya gittim. Köpeğimi Trabzon’a eşimin köyüne bıraktım. Fakat askere gidince baktım ki ortam köpek beslemek için uygun şartlara sahip tabur komutanımdan özel izin alarak köpeğimi yanıma getirttim ve askerliğimizi beraber bitirdik. Daha sonra o köpek sayesinde hep onun refahını ön planda tuttuğum için hep bahçeli evler aradım gittiğim her yerde hep bahçeli evlerde yaşadım köpeğim rahat etsin diye. Aslında ben onun refahını düşünürken farkında olmadan kendi yaşam standardım ve refahımda hep bahçeli evlerde yaşamak suretiyle yükselmiş oldu. O köpek sayesinde bizde huzurlu mutlu olacağımız hep bahçeli evlerde yaşadık. Şimdi Zoltar 12 yaşında artık yaşlandı gözünde bir tümör çıktı gözünün birini aldırdık ama hala sağlığı yerinde.
Muhabir: Yani köpeğiyle birlikte askerlik yapan nadir insanlardan birisiniz. Hocam genelde insanlar hayvan sahiplendiklerinde tayinleri çıktığında, üniversiteye askere gitmek zorunda kaldıklarında bir şekilde sahip oldukları hayvanları ellerinden çıkarmanın yollarını arıyorlar ama siz öyle yapmamışsınız askere gittiğiniz yerde şartları oldurmanın yollarını aramışsınız bu çok takdir edilesi bir durum bizce. Hocam birde sizin adı Kong olan horozunuz vardı. Galiba modern gamedi. Tabi biz sizi sosyal medyadan takip ediyoruz onunla diğer hayvanlarınızdan çok farklı olarak sanki daha bir duygusal yakınlığınız vardı bunu paylaşımlarınızdan anlayabiliyorduk. Tabi Kong öldü ve bu olay sizi çok sarsmıştı o dönemde bunu sosyal medyadan paylaşmıştınız. Bizde sizin Kong’a ait sevgi ve bağlılığınızı 2. Sayımızda haber yapmıştık. Biraz bize Kong’un hikayesini de anlatabilir misiniz?
Kong’un ırkı modern game bantam ben bu ırkı oldum olası çok sevmişimdir. Bir gün Belçika ziyaretimizde bu ırkı tanıma fırsatım oldu ve gelirken 10 yumurta getirmiştim yanımda. Bu ırk çok cana yakın çok sevimli bir ırktır. Öyle bir ırk ki bu ırka aşık oldum. Tavuklarda vardır o, besleyen arkadaşlar bilirler, sürünün içerisinde bir tanesi hep bir farklıdır diğerlerinden, ona karşı ayrı bir şeyler hissedersiniz. Kong’ta öyle bir horozdu onu çok seviyordum benim için çok önemliydi ama kader 1.5 yaşında bir hastalıktan dolayı öldü. Uzun zamandır çok duygulanmıyordum ama o horoz için oturdum ağladım ona cenaze töreni düzenledim. Hayvanların duyguları yoktur, sevmezler veya nefret edemezler ama bizim insan olmamızın gereği olarak onlara bu şekilde değer vermek aslında kendimize değer vermektir. Ben şuna inanıyorum hayvan sevmeyen insanların bu dünyadan göçüp gittiklerinde eksik gideceklerine inanıyorum. Çünkü bizi insan olarak farklı kılan özelliklerimiz sevmemiz, merhamet etmemiz ve şefkat sahibi olmamızdır. Ben bir gün beni mutlu eden her şeyle bir gün bir yerde tekrar buluşacağıma inanıyorum -tabi bende o yeri hak edersem- Zoltar’la da Kong’la da babamla da -babam 3 yıl önce vefat etti- bir yerde bir gün tekrar buluşup mutlu olacağıma inanıyorum.
Muhabir: Hocam tabi hayvan beslemenin, hayvan sahibi olmanın getirdiği bazı mesuliyet ve sorumluluklar boyutu da var bu konuda neler söylemek istersiniz. Daha önceki bir sohbetimizde yine başınızdan geçen bir olayı anlatmıştınız babanızın vefatında cenaze için gittiğinizde hayvanlarınız başıboş kaldıkları için hemen geri döndüğünüzden bahsetmiştiniz bu konuda neler bahsetmek istersiniz.
Şöyle demin aslında konuyu biraz açtım hayvanları mutlu edebilmenin yegane yolu onların temel ihtiyaçlarını gidermektir. Evet hayvanların duyguları yoktur. Onların barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılama onların mutluluğunu sağlamak demektir. Bu bir köpek için dolaştırma bir tavuk için eşinmedir. Hayvanları alıp besliyorsak biz onların sahibiyiz demek değil, iki farklı canlı olarak bazı eşit yaşamsal haklara sahibiz. Yani onlar üzerinde mutlak tasarruf sahibiyiz anlamına gelmiyor. Siz bir kediyi, bir köpeği, bir tavuğu alıp besliyorsanız siz bu hayvanın temel ihtiyaçlarını ve refahını hiçbir şart ve bahane olmaksızın eksiksiz yerine getirmek zorundasınız. İşte ben hastayım bugün tavuklarıma yem veremem veya bugün doğum günü partisine gideceğim köpeğim bugün yürüyüş yapmasın, bugün cenazem var diye bir şey yok hayvan bunu anlamayacaktır. Babam vefat ettiğinde cenaze işleri için ilgilendikten sonra evde köpeklerim var onların ihtiyaçlarını görebilmek için geri döndüm hemen. Yani köpek bunu anlamaz bu adamın cenazesi var bugün yemek yemeyeyim veya yürüyüşe çıkmayayım. Eğer biz bu hayvanları sahiplenmişsek her şart ve koşulda onların bakım görüm ve refahını sağlamaya çalışmalıyız. Bunun inançlı bir insan olarak vebali olduğuna inanıyorum inanmayan insanlar içinde ahlaki sorumluluk ifade ettiğini söyleyebilirim. O yüzden cenazeden hemen dönüp köpeklerimi yürüyüşe çıkardım . Her zaman çok mu keyif alıyorum bu işten ben deli miyim? Ama hayat ta zaten böyle bir şey. Hayat her zaman bizim keyiflerimize göre yürüteceğimiz bir şey değil. Ben çoğu zaman bunu keyif için değil bir sorumluluk ve zorunluluk olduğu için yapıyorum. Yani aslında düşündüğünüz zaman çokta akıl karı olan bir şey değil. Bir köpek bir insandan 10 kat daha hızlı ve daha çok mesafe gidebiliyor ama çoğu köpek sahibi 4 metre bir zincire bağlıyor ve ömür boyu o hayvan 4 metre o zincirin alanında yaşamını sürdürmek zorunda kalıyor ve sahibinin ona vereceği yemeğe suya muhtaç düşünebiliyor musunuz? Ben köpeklerime hiçbir zaman bekçi gözüyle bakmadım hatta ben onlara bekçilik yaptım onlar dışardan bir zarar gelmesin diye hep onlara göz kulak oluyorum
Muhabir: Şimdi tabi her hayvanın temel ihtiyaçları var. Tabi hayvan sahibi olmanın bazı sorumlulukları var hayvan beslemenin asgari şartlarını sağlayamayacak hayvan refahını gözetmeyecek insanların hayvan sahibi olmaması gerekiyor. Şimdi bazen geziyoruz görüyoruz arkadaşımız hayvan besliyor fakat bakıyoruz hayvanın içtiği su olmuş balçık, hayvanın altı olmuş çamur deryası, pislik deryası ve yahut ta çok sıkışık havasız ortamlarda tabi bu şekilde hayvan beslemek çok doğru değil hayvan refahı meselesi çok önemli bir mesele
Evet çok önemli bir mesele tabi bunun ahlaki boyutu da var bir hayvana bakamayacaksan hiç bakma daha iyi.
Muhabir: Birde şöyle bir şey var; sizin birçok hayvanınızın ismi var işte Zoltar, Zoro, Kong. Aslında bir hayvana isim vermek o hayvana bir şahsiyet kazandırma bir değer atfetmenin ifadesidir. Belki bir kediye bir köpeğe isim vermek çok yaygın ama tavuklara isim vermek o kadar rastlanan bir durum değil bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bir hayvana isim vermek veya vermemek o hayvan için bir şey ifade etmez belki isim onun için bir çağrışım işareti olabilir. Bir hayvana isim vermek bizim ona verdiğimiz değerin bir ifadesidir. Birde soy takibi yapılmak istenirse isimlendirme çok önemli bir işlev ifade eder.
Muhabir: Türkiye’de ki Süs Tavukçuluğunun durumunu nasıl değerlendirirsiniz?
Türkiye’de süs tavukçuluğu deyince; biz Avrupa’ya göre bu işin çok gerisindeyiz, bakış açımız çok farklı her ne kadar biz bu işi hobi olarak yapıyoruz desek te işin içinde ticari beklenti çok fazla. Tabi bunda ülke olarak GSMH’mızın düşük olmasının da etkisi var. Çünkü yurt dışında hobi keyif demekken bizim ülkemizde hobi lüks anlamına geliyor. Tabi ki doğal olarak tavuk yetiştiren insanlar maddi kaygı veya beklentiler içinde oluyor ama burada şöyle bir yanılgı oluşturuyor. Para kazanacağım derken de aslında bu hobide zarara uğruyoruz yanlış uygulamalardan dolayı. Federasyon ilk kurulduğunda süreci çok destekledim. Çünkü Federasyon olması demek bu alanda bir pazarın doğmasına ön ayak olunması demek. Pazarın oluşması demek ekipman anlamında, tedavi, ilaç anlamında, literatür oluşması anlamında vs. bir yol açılacak demek. Şuan ben mesela yem alacağım bu konuda yem alternatifim çok sınırlı mesela örneğin ördeklere özel yem var mı? Yok ben duymadım.
Muhabir: Yani bazı yem firmalarının bazı satış stratejisi olarak süs tavuklarına özel diye bir slogan kullandıklarını görüyoruz ama yemin rasyonunda ne, ne oranda var bilmiyoruz. Nerde ar-ge si yaptırılmış nerde test edilmiş öyle yazmakla oluyor mu bilmiyoruz.
Siz daha önceki federasyon yönetimleri zamanında bazı komisyonlarda görevde aldınız sizce Türkiye’deki süs tavukları camiasına baktığın zaman en önemli sorunsallar nelerdir?
Çok aktif olarak görev aldığımı söyleyemem. Bizim ülkemizde bana göre prosedürler ve bürokrasi bazı şeylerin önüne çok geçiyor. Yani işleri hızlı bitirme şansımız pek yok. Bu konuda Avrupa’dan gerideyiz. Avrupa’da çok küçük beldelerde bile bu alanda yarışma ve gösteriler yapılıyor. Küçük bir çocuk bile tavuğuyla yarışmaya katılıp derece alabiliyor bizim toplumumuzda ise tavukla ilgilenenlere bazı durumlarda deli gözüyle bakılıyor. Ama şuna inanıyorum bizde o seviyelere yükseleceğiz bizde bu işler çok yeni olduğu için bu tarz eksikliklerin olması çok normal.
Muhabir: Hocam biz Folluk Dergisini kurarken camiada belli bir farkındalık düzeyinde olan bazı hobici dostlarımızla bir gurup kurduk ve yol haritamızı birlikte çizdik. Hatta dergimizin ismini belirlerken yaklaşık 100 e yakın isim önerisi içerisinden bu ismi seçtik bu ismi öneren kişide sizdiniz. Dergimize de yazılarınız ve çizimlerinizle katkı sunmaya devam ediyorsunuz. Folluk Dergisi hakkında ne düşünüyorsunuz bu konudaki kanaatleriniz nelerdir?
Bizim ülkemizde son yıllarda internetin ve dijital haberciliğin yayılmasıyla birlikte dergicilik biraz eski popülerliğinde değil. Avrupa’da bu alanda çok fazla dergi var. Bizim ülkemizde bir derginin hak ettiği değeri çok yakalayabileceğine inanmıyorum ama olması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda sizin gibi çabalayan insanları çok değerli görüyorum ve destekliyorum. Ama üzülerek belirteyim ki ülkemizde okuma kültürümüzün durumundan kaynaklı kitaplar ve dergiler hak ettikleri değere ulaşamıyorlar buda tabi ki çok üzücü bir durum. Keşke ülkemizde bir Folluk dergisi değil 10 tane 20 tane dergi olsa
Muhabir: Hocam birde sizin çok önemli yanlarınız, yetenekleriniz var. Çok başarılı çizimleriniz var. Bize biraz bu özelliğinizden bahsedebilir misiniz?
Resim konusu benim çocukluğumdan bu yana uğraşa geldiğim bir alan. Çok küçük yaşlardan itibaren çizimler yapıyorum. Çok çizim yapmama rağmen orta okuldan itibaren çizmeyi bırakmıştım belki 20 sene hiç resim çizmedim. Bir gün böyle otururken çocukken yaptığım çizimlere bakarken öyle bir aklıma düştü yine tekrar bir çizeyim diye 2 yıldan bu yana çiziyorum 2 yılda 700’e yakın çizim yapmışım.
Muhabir: Peki hocam sergi açmayı düşünüyor musunuz?
Evet düşünüyorum belli bir sayıya ulaştığında çizimlerimle bir sergi açmayı istiyorum.
Muhabir: Hocam bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz.
Ben teşekkür ederim.
Röportaj: Erkan Filiz