Mustafa Bey merhaba; bizi kabul ettiğiniz için ve misafirperverliğinizden dolayı çok teşekkür ediyoruz. Biz gelmeden önce çiftliğinizin namını ve methini çok duymuştuk fakat gelince gerçekten çok beğendik ve hayran kaldık. Çok emek vermişsiniz ve çok yatırım yapmışsınız bundan dolayı böyle bir kümesi ülkemize kazandırdınız için sizi özellikle tebrik ediyoruz. Çünkü bildiğimiz kadarıyla bu kadar çok çeşitli su kuşlarından oluşan böylesi bir koleksiyon ülkemizde, Yakındoğu ve Ortadoğu’daki hiçbir ülkede mevcut değil. Bu ülkemiz ve camiamız adına çok önemli bir değer buna vesile olduğunuz için ayrıca çok teşekkür ediyoruz.
Mustafa Öztürk Bey kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
1965 Malatya Pötürge doğumluyum, işadamıyım tekstil işiyle uğraşıyorum bu benim hobim hobi amacıyla böyle bir çiftlik kurdum kendime.
Bu hobiyle ne zaman ve nasıl tanıştınız?
Çocukluğumdan beri doğaya ve yaban hayatına karşı çok büyük bir merak ve hayranlığım söz konusuydu. Küçükken memlekette yaylaya çıkardık orada keklikler, yaban kedileri, yılanlar, sincaplar görürdük. O zamandan beri içimde bu doğa ve yaban sevgisi saklıydı. İstanbul’a yerleştiğimizde iş icabı Eminönü tarafına çok yolum düşüyordu. Oraya gittikçe oradaki petshopçuları gezmeyi ve oradaki hayvanları seyretmeyi çok severdim. İleride imkanım olursa kendime bir çiftlik kurmayı hayal ederdim hep. Sonra imkanlarımız elvermeye başlayınca bu hayalimizi gerçeğe dönüştürmüş olduk.
Bize çiftliğinizden bahsedebilir misiniz? Ne zamandan beri işletiyorsunuz, hangi türler mevcut?
Aşağı-yukarı 10 sene önce çiftliğimizi kurduk tabi ilk önceleri imkanlarımız şimdiki gibi olmadığı için Denizli Horozu merakıyla başladık. Denizli’den safkan horoz ve tavuklar getirttim. Şimdilerde ise süs tavukları, su kuşları, sülünler, farklı keçi türleri, köpek türleri, ineklerden oluşan bir hayvan topluluğumuz var. Özellikle yerli ırklarımızın çiftliğimde bulunmasına çok özen gösteriyorum. Yurt dışından yabancı misafirlerimiz geldikçe bunlarda bizim Anadolu’muzun yerli endemik türleri deyip gösterebilmeyi çok önemsiyorum.
Çiftliğinizde özellikle çok çeşitli su kuşlarının olduğunu gördük neden özellikle su kuşları?
Yurt dışına gidip geldikçe orada görmüştüm su kuşları hobisiyle ilgilenenleri, ilgimi ve merakımı çekmeye başladı. Ayrıca tavuklar hastalıklara karşı hassas ve narin hayvanlar fakat su kuşlarında bu narinlik yok hastalıklara karşı daha dirençli ve dayanıklı hayvanlar. Su kuşlarının görsel çeşitliliği renk, desen ve duruş formları çok daha renkli ve gösterişli, çiftliğimde bir renk cümbüşü olsun istedim. Bir seferinde yurt dışı seyahatlerimden birinde yabancı bir arkadaş bana şöyle bir şeyden bahsetti, eliyle tüfek işareti yaparak “siz Türkler aşırı avlanmayla kendi ülkenizdeki yaban hayatını kuruttunuz şimdi gelip buradan alıp götürüyorsunuz” dedi. Bu olay beni çok rahatsız etti ve ülkeme bir hizmet düşüncesiyle de tekrar bu doğa hayvanlarını ülkemize kazandırma gayreti oluşturdu bende.
Çiftliğinizdeki su kuşlarının hiçbirinin doğadan koparılmadığını, ruhsatlı ve belgeli olarak edinildiğini biliyoruz ve bu konuda da özel bir hassasiyetiniz var bu konuda neler söylemek istersiniz?
Ben bir iş yaparken kanuna, nizama yani devletin belirlediği kuralların dışına çıkmamaya özen gösteririm. Kanunlar neyi gerektiriyorsa ona uymaya çalışırım. Onun için gerekli müracaatları yaptım bu prosedürler biraz zaman alıyor ama verilen emek ve çabaya değiyor. Orman İşletme Müdürlüğü ve Tarım İl Müdürlüğünden yetkili arkadaşlar geliyor yerinde incelemelerde bulunuyorlar ona göre yönlendirmelerde bulunuyorlar bunun için yasal prosedürler neyi gerektiriyorsa hepsini yerine getirmeye özen gösteriyoruz. Şuanda yasal hiçbir sıkıntımız yok. İzin belgelerimiz, ruhsatımız, Orman Bölge Müdürlüğünün verdiği kayıt defterleri, EK 9 belgemiz, faturamız var hiçbir yasal eksikliğimiz söz konusu değil.
Bazı türlerin Türkiye’de sadece sizde mevcut olduğunu öğrendik bu türlerin Türkiye’ye getirilmesi ve kazandırılması ile ilgili neler yaşadınız anlatabilir misiniz?
İthalat ile ilgili önceden petshopçular getirebiliyorlardı bizde onlara sipariş verip getirtiyorduk 3-4 sene önce petshopçuların ithal etmesini yasakladılar. Bunun üzerine biz kendimiz çok uğraştık Ankaralara belki 10-15 sefer gittik geldik izin alamadık. Bizde daha önce yasal yollarla getirtmiş arkadaşlardan temin etme yoluyla bazı türleri edinme yoluna gittik.
Gözlemlediğimiz kadarıyla çiftliğinizdeki hayvan refahı, sağlığı ve dezenfeksiyonuna dair standartlarınız çok yüksek bu konudaki genel yaklaşımınızdan bahsedebilir misiniz?
Ben hayvanların doğadaki koşullarına uygun yaşam koşulları oluşturmaya çok önem veriyorum ve bu konuda hiçbir masraftan kaçınmadım. Kümeslerin uygun büyüklüğe sahip olmasına çok önem veriyorum. Birde zemin beton olunca hayvan refahını çok olumsuz etkiliyor bunula ilgili ben fiberglastan özel kalıp zemin döktürttüm, dezenfeksiyon ile ilgili Avrupa’dan dezenfektan ve ilaçlar getirttim. Hayvan refahını sağlama konusunda hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyoruz.
Türkiye’deki süs tavukçuluğunun durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Son dönemde süs tavukçuluğu ülkemizde yüksek bir ivme kazandı çok çeşit girdi ülkeye ve bayağı bir talepte söz konusu aynı şeyi su kuşları için söyleyemem çünkü su kuşları yetiştirciliğinin yasal prosedürü biraz ağır bu yüzden hobiciler pek tercih etmiyorlar ama bence yetkili makamlar bu konuda yasal prosedürlerle ilgili insanları bilgilendirici ve aydınlatıcı duyuru ve tanıtım etkinlikleri düzenlerse su kuşları hobiciliğide ülkemizde yaygınlaşabilir.
Sizce Türkiye’deki süs tavukçuluğu ve kümes hayvancılığıyla ilgili en önemli sorunlar nelerdir?
Öncelikle ülkemizde kanatlı sağlığı ile ilgili ilgilenen uzman veteriner hekim yetersizliği söz konusu. Veteriner hekimlerimiz daha çok kedi, köpek, büyükbaş hayvan sağlığı alanlarına yönelmekteler. Kanatlı sağlığında uzman veteriner hekim bulmakta zorlanıyoruz. İkinci bir sorun ise; bu hobiye başlayan arkadaşlar aynı yer ve zamanda birbirinden farklı çok fazla çeşit yetiştirmeye çalışıyorlar buda beraberinde birçok sorun getiriyor bizce bir hobici bir veya iki çeşit imkanlarının kaldırabileceği sayıda hayvan yetiştirmeye çalışmalı.
Aynı zamanda siz İstanbul süs Tavukları ve Bahçe Hayvanları Yetiştiricileri Derneği üyesisiniz. Camiaya gönül vermiş hizmet etmiş bir hobici üretici olarak Türkiye’de süs tavukçuluğunun ulaşması gereken tablo içerisinde neler olmalı önerileriniz ve beklentileriniz nelerdir?
Türkiye’de bu işlerde çok geç kalındığını düşünüyorum. Yurtdışı seyahatlerimden birinde Almanya Hannover’de bir kulübe gittik tabelasında kuruluş 1945 yazılıydı yani daha ben doğmadan yabancı dostlarımız kendi teşkilatlarını kurmuşlar. Bu yolda daha çok mesafe almamız gerekli ülkemizde. Tabi derneklerin kurulması ve Federasyonlaşmayla birlikte çok büyük hizmetlere imza atıldı.
Son dönemde süs tavukları ve kümes hayvanları camiasında spesifik müstakil kulüp ve dernekler kurulmaya başlandı. Sultan Kulüp, İspenç Kulüp gibi. Sizce su kuşları ile ilgili müstakil bir kulüp kurulmalı mı?
Şuan için henüz erken olduğunu düşünüyorum. Süs tavukçuluğunda çok hızlı bir ilerleme söz konusu oldu ama aynı durumdan su kuşları hobiciliği için bahsetmek söz konusu değil. Zaten su kuşları hobicileri olarak Türkiye’de 3-5 kişiyiz bu yüzden henüz erken olduğunu düşünüyorum.
Bu hobiyle ile ilgili ileriye dönük hedefleriniz nelerdir?
Ben sulak veya gölet olan büyük bir arazi düşünüyorum. Alt yapısını sıfırdan inşa ettireceğim gerekirse yurt dışından bu işlerden anlayan uzman kadrolar getirteceğim. Her türden hayvan olsun istiyorum içerisinde. Geniş ve doğal bir ortam oluşturmak istiyorum. Ama henüz bu özelliklerde bir arazi bulamadım yoksa bu işi daha ilerilere götürmeyi düşünüyorum.
Çiftliğinizde üretim fazlası hayvanların paylaşım veya satışı yapılmakta mıdır?
Tabi talep olduğu takdirde EK 9 belgesi ve fatura karşılığı satışını yapmaktayız.
Folluk Dergisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yurt dışında görüyordum ve imreniyordum hatta yurtdışındaki dergilere aboneliğim söz konusu. Folluk Dergisinin yayın hayatına başlaması benim için çok sevindirici bir gelişme oldu. Önemli bir girişim önemli bir hizmet olarak görüyorum bundan dolayı da sizi çok tebrik ediyorum.
Röportaj: Erkan Filiz