Ülkemiz kanatlı yetiştiriciliği camiasının en tartışmalı ve çözülmeyi bekleyen konularından birisi horoz müsabakası veya horoz dövüşü meselesidir. Bu konu gündemde öncelikli olarak hayvan hakları ve kumar-bahis, temelinden tartışılmakta ve toplumun bir kesimince ciddi eleştirilmekte ve tepki çekmektedir. Folluk Dergisi olarak kuruluş felsefemiz ve misyon değerlerimiz çerçevesinde yayın konseptimize giren kanatlı camialarının meselelerini gündeme taşımayı, sorunlarını tartışarak kamuoyu ve yetkililerin dikkatine sunmayı çok önemsiyor ve bu hususlarda camiamıza hizmet etmeye çalışıyoruz. Bu amaçla meseleyi tüm yönleriyle tartışmaya açmak ve tüm tarafların tez ve görüşlerine tarafsız bir şekilde yer vermek istedik. Bizce konu sadece hayvan hakları ve kumar-bahis temelinde tartışılamayacak kadar çok boyutlu bir konudur. Bu amaçla meseleyi tüm yönleriyle gözlemlemek, konunun taraflarını birinci ağızdan dinlemek, görüş ve tezlerini öğrenebilmek için Düzce merkezli Türkiye Kanatlı Kümes Hayvanları Federasyonu’na bir ziyaret gerçekleştirdik. 3 gün süren ziyaretimizde birçok hobici-üreticilerle tanıştık, kümes ziyaretleri yaptık, bazı toplu etkinliklere katıldık, röportaj ve çekimler gerçekleştirdik. Öncelikle 3 gün süren ziyaretimizde bizi çok güzel bir şekilde ağırlayan, Anadolu insanının misafirperverliğini en güzel şekilde yansıtan başta Federasyon Başkanı Hikmet Neğüç ve ekibine çok teşekkür ederiz. Bizce olayın çok boyutluluğu söz konusudur. Meseleyi sadece hayvan hakları ve kumar-bahis, temelinden tartışmak doğru olmaz. Bu nedenle biz bu yazımızda meseleyi farklı boyutlarıyla başlıklar halinde ele alarak en sonunda bir sonuç değerlendirmesiyle bitirmek istiyoruz. Yazımızın sonunda horozcuları temsilen görüş ve tezlerini ifade etmeleri için Türkiye Kanatlı Kümes Hayvanları Federasyonu Başkanı Hikmet Neğüç ile yaptığımız röportaja ve hayvan sever camianın konu hakkında görüş ve değerlendirmelerine yer vermek için Dr. Mahmut Aldırmaz ile yaptığımız mülakata yer veriyoruz. Takdir konunun uzmanları, yetkili bürokratlar ve kamuoyuna bırakılmıştır.
1)TARİHSEL PERSPEKTİF
Horozculuk neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir uğraşıdır. Hatta bazılarının görüşüne göre; tavuklar ilk olarak eti ve yumurtası için değil horozlarının kendi aralarındaki kapışmalarına insanların duydukları ilgiden dolayı evcilleştirildiğini savunmaktadırlar. Bu görüşü doğrulamak çok güç olsa da bilinen bir gerçek var ki, yazılı tarihin ilk ortaya çıkmaya başladıkları erken dönemlerde birçok kaya kabartmalarında, mozaik işlemelerde, kap-kacak ve el aletleri üzerindeki süslemelerde horoz ve horoz müsabakalarını resmeden birçok tarihsel kayıt mevcuttur. Denizli il sınırları içerisinde bulunan Laodikya Antik Kentinde yapılan kazı çalışmalarında 2000 yıllık horoz dövüşü kabartmaları bulunmuştur. Bu kabartmanın bulunan en eski horoz dövüşü kabartması olduğu bildirilmektedir.
Orta Asya Bozkır Türk Kültüründe horozun simgesel değeri vardı. 12 Hayvanlı Türk Takvimi olarak bilinen takvimdeki yıllardan birisi de horoz yılıdır. Türklerin Anadolu’ya gelişiyle birlikte Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde ortaya konan birçok mimari eserde, halı, kilim motiflerinde, el sanatlarında bolca horoz figürünün kullanıldığı görülmektedir. Türk tasavvufi geleneğinde de horozun, özellikle de beyaz horozun ayrı bir yeri vardır. Beyaz horoz kutsal sayılır ve bulunduğu yere uğur getirdiği düşünülürdü. Hacı Bektaş Velî’nin beyaz horoza binip keramet gösterdiğine inanılırdı. Osmanlı Padişahlarından Sultan Abdülaziz’in horoz ilgisi meşhurdu. Dolmabahçe Sarayında asil horozlar için özel kümesler yaptırdığı bilinmektedir. 1863 Mısır seyahati dönüşünde yanında birçok asil horoz getirmiştir. Sultan Abdülaziz’in horozlara ilgisini bilen İngilizlerin İskenderiye Valisi, padişah için Hindistan’dan özel horozlar getirtip hediye göndermiştir. Bu nedenle Türk Asil Horozlarına Hint horozu veya İstanbul horozu da denmektedir. Sultan Abdülaziz’in 1863 Nisanında İstanbul’da Veliefendi Çayırında halka açık olarak horoz müsabakaları düzenlediği ve bu müsabakalara bizzat kendi horozlarıyla katıldığı nakledilmektedir. Hatta Sultan Abdülaziz’in, bazı horoz sahiplerine nişan taktırdığı da anlatılmaktadır. 1920 yılında İngiliz’ler İstanbul’u işgal ettiklerinde ilk uygulama olarak İstanbul’daki horoz müsabakalarını yasaklamaları ilginç bir detaydır. Bu durumu yorumlayan bazı tarihçiler; horoz meraklılarının kitlesel halk hareketlerine öncülük etme potansiyellerine bağlamaktadırlar. 1789 Fransız ihtilaline öncülük eden halk kesiminin Fransa’daki horozcular olmasından dolayı Fransa’nın bugünkü devlet simgesinin horoz olduğu, Tayland’da İngiliz sömürgesine son veren ayaklanmanın da horoz meraklılarının öncülüğünde başladığı tarihte nakledilen ilginç anekdotlardandır.
2)BİYOLOJİK MİRAS BOYUTU
Ülkemiz; Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan olarak isimlendirilen üç biyocoğrafik bölgeye ve bunların geçiş zonlarına sahip olması ve iki kıta arasındaki köprü konumu nedeniyle iklimsel ve coğrafik özelliklerin kısa aralıklarla değişmesi sonucu; biyolojik çeşitlilik açısından küçük bir kıta özelliği göstermektedir. Türkiye, orman, dağ, step, sulak alan, kıyı ve deniz ekosistemlerine ve bu ekosistemlerin farklı formlarına ve farklı kombinasyonlarına sahiptir. Bu olağanüstü ekosistem ve habitat çeşitliliği beraberinde önemli bir tür çeşitliliğini getirmiştir. Ilıman kuşakta bulunan ülkelerin biyolojik çeşitliliği bakımından karşılaştırıldığında, hayvan (fauna) biyolojik çeşitliliğinin ülkemizde oldukça yüksek olduğu göze çarpmaktadır. Aynı zamanda Ülkemizin yer aldığı Anadolu coğrafyası, dünyanın en kadim coğrafyalarından birisidir. Tarih boyunca Ninova’dan başlayıp Sard (Manisa)’ta biten “kral yolu”, Çin’den başlayıp bütün bir Asya ve Orta Doğuyu kat edip İstanbul’da biten “İpek Yolu”, Uzak Doğu ve Hindistan’dan başlayıp Mısır ve Doğu Akdeniz limanlarından geçerek İstanbul’da biten “baharat yolu” gibi eski dünya karalarına can damarı ve hayat kaynağı olan ticaret yolları Anadolu ve İstanbul’da bitmiş ve bütün bu coğrafyaların birikim ve müktesebatını batıya taşımıştır. Askeri seferler açısından da büyük çalkantı ve kaynaşmalara neden olan dünya tarihinde derin izler bırakan birçok olayında merkezinde yine Anadolu ve İstanbul yer almıştır. Arap-İslam yayılma seferleri, haçlı seferleri, büyük Türk göçleri, Moğol istilası, Osmanlı fetih dönemi bunlara örnek olarak verilebilir. Bunların her biri büyük etkileşim ve değişimlere neden olmuş, doğunun birikimlerini batıya taşımıştır. Bu nedenle Anadolu coğrafyası çok zengin gen kaynaklarına sahiptir. Bu gen kaynaklarından bazıları endemik türler olmakla birlikte, bazı türler yukarıda bahsi geçen kültürel, ticari, askeri vs. etkileşimler sonucu dış coğrafyalardan Anadolu’ya getirilmiştir. Bazı türlerde yerel olmamakla birlikte dışarıdan getirilen türlerle yerli türlerin melezlenmesi ve selekte edilmesiyle ortaya çıkmış, kendine özgü yeni morfolojik özellikler gösteren fenotipler olarak ortaya çıkmıştır. Türk Asil Horozu da bu şekilde ortaya çıkmış bir hayvandır. Asil horozlar dünyanın çok farklı coğrafyalarında görülebilmekte, farklı varyeteler ve fenotip özellikler gösterebilmektedir. Türk Asil Horozu da dünyadaki türdeşlerinden farklı olarak çok özgün karakteristik ve fenotip özelliklere sahiptir. Biz bu araştırma yazımızda ülkemizin sahip olduğu eşsiz biolojik zenginliklerden bir olarak gördüğümüz, muhteşem güzellik ve karakterdeki Türk Asil Horozlarını tüm yönleriyle siz okurlarımızın dikkatine sunmaya çalışacağız.
Asil horozları geç gelişimini tamamlayan bir ırktır. İlk tüy dökümünü 7. Ayda başlar 11. ayda tüyler son formunu kazanır. Horozların ötüşleri kısa ve kalın bir ses tonundadır. Tavuklar ilk yumurtasını 8-10 aylıkken yaparlar. Tavuklar 8-10 yumurta yaptıktan sonra gurka yatarlar. Civcivleri çok narin olurlar iyi bir bakıma ihtiyaç duyarlar. Asil ırkı tavuklar çok iyi anaç olma özelliğiyle bilinirler. Yavrularını çok iyi sahiplenir ve bakarlar. Hatta bazı yetiştiriciler bazı narin ırkların yumurtalarını asil tavuklarının altına koyarak bu tavukların anaç özelliklerinden istifade ederler. Erkek civcivler 45 günlük olduklarında birbirleriyle kavga etmeye başlarlar bu dönemde birbirlerine zarar vermemeleri için civcivler bir müddet birbirlerinden ayrılırlar sonra tekrar birleştirildiklerinde artık kavga etmeden yaşamaya devam ederler. Bu durum 3,5 aylık olduklarında da aynen yaşanır. Cinsel olgunluğa eriştikleri 6-7 aylık dönemde artık birbirleriyle kavga etmemeleri için ayrı kümeslere almak gerekmektedir. Çünkü bu yaştaki dövüşlerde kaçan horoz sonraki dönemlerde kaçtığını unutmayarak bunu alışkanlık haline getirirler. 10 aylıkken antrenmanlara, 12 aylıkken müsabakalara başlayabilirler.
Asil horozları doğaları gereği doğuştan dövüş yeteneğine sahiptirler. Hayvanın doğasında var olan bu enerji müsabaka ve antrenman gibi etkinliklerle giderilmezse hayvan kümeste kendisini duvarlara çarparak kendine zarar verebilmekte ve yaşama güçlerini yitirmektedirler. Çalıştırılmayan horozların ömrünün bu nedenle kısa olduğu söylenmektedir. Türk Asil Horozlarının dünyadaki türdeşlerinden en önemli farkları pes etmeyen mücadeleci karakterleridir. Türk Asil horozu çabuk yorulmaz, dövüşü bırakmaz, kaçmaz, sonuna kadar mücadele eder. Dünyadaki diğer asil horozlar çok hızlı dövüşürler, müsabaka çok kısa sürer ve genelde müsabakadaki horozlardan birinin kaçmasıyla sonuçlanır. Türk Asil Horozları ağır kanlıdır, yani yavaş ama uzun süre müsabaka yapabilirler. Türk Asil Horozları 2 saat müsabaka yapabilmektedirler. Teknik ve oyun yapma yetenekleri çok yüksektir. Görsel olarak sert ve kartal bakışlı, dik duruşlarıyla çok heybetli görünürler. Bu özelliklerinden dolayı tüm dünyada çok meşhurdurlar ve bu işin meraklıları çok yüksek bedellerle ülkemizden Türk Asil Horozu edinmek için büyük çaba göstermektedirler. Türk Asil Horozu Yetiştiricileri, ülkemizde Türk Asil Horozu yetiştiriciliğine getirilecek kısıtlama ve yasaklamaların biolojik mirasımız olan bu eşsiz güzellikteki hayvanların genetik özelliklerinin gerileyeceği, gelişmesinin duracağını ve hatta neslinin tükenmeyle yüz yüze kalacağını söylemektedirler.
3)GELENEK BOYUTU
Horoz yetiştiricileri horoz müsabakalarının kadim bir Anadolu ve Türk geleneği olduğunu ve bu geleneğin yok edilmeyip yaşatılması gerektiği tezini savunmaktadırlar. Roma gladyatörlerinden bugüne bu coğrafya da Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminden, Osmanlı, Cumhuriyet dönemi boyunca bu geleneğin kesintisiz olarak devam edegeldiğini ve horozculuğun Türkiye’de yasaklanmasının bir geleneğin yok edilmesi anlamına geleceğini söylemektedirler. Ülkemizde geleneksel olarak yapılmakta olan boğa güreşleri ve deve güreşlerine gösterilen toleransın horoz müsabakalarından esirgenmemesini talep etmektedirler.
4)SOSYOLOJİK BOYUTU
Bu araştırma yazımız öncesinde Folluk Dergisi olarak, Düzce merkezli Türkiye Kanatlı Kümes Hayvanları Federasyonu’na bir ziyaret gerçekleştirdik. 3 gün süren ziyaretimizde birçok hobici-üreticilerle tanıştık, kümes ziyaretleri yaptık, bazı toplu etkinliklere katıldık, röportaj ve çekimler gerçekleştirdik. Bu ziyaretimiz esnasında en çok dikkatimizi çeken konulardan biriside Türk asil Horozu yetiştiricisi bu insanların yansıttıkları sosyal profiller meselesi oldu. Biz konuyu gündemimize aldıktan sonra birçok araştırma ve inceleme faaliyetinde bulunduk. Bu hususta karşı tarafların eleştiri ve görüşlerini de dinleyip notlar almaya çalıştık. Bir kesim; algı ve yansıtmalarında Türk Asil Horozu besleyen insanlarla ilgili olarak genellemelere varan şablonlar kullanıyorlar. Şiddet meyillisi, psikopat, kumarbaz, bitirim tiplemeler olarak bir insan profili portresi çiziyorlar. Hayır bu doğru değil ve bu şekilde genelleme ifade eden yansıtmalar adil olmaz. Her insan topluluğunun içerisinde yanlışa bulaşmış profiller çıkabilir ama bunları nazar-ı dikkate alarak genellemelerde bulunmak diğer insanlar için haksızlık olur. Bizim ziyaretimiz esnasında gözlem ve değerlendirmelerimiz sonucu edindiğimiz izlenime göre; horozcular içerisinde eski hakim, emniyet müdürü, banka müdürü, işinde gücünde esnaf, işçi, öğrenci, emekli toplumun her tabakasından insanların olduğunu gördük. Hatta çok ilginçtir katıldığımız bir etkinlikte karşılaştığımız sarıklı cübbeli bir Hocaefendi’nin bir tarikat gurubunun o bölgedeki vekil hocası olduğunu öğrendik. Yani görüş ve inanç farkı gözetmeksizin toplumun her kesiminden insanın Türk Asil Horozu sevgisi ortak paydasında buluştuğu bir sosyal gurup söz konusu. Ve horoz sevgisinde buluşan bu topluluk nicel (sayısal) olarak hatırı sayılır bir sayıda. Ziyaretimiz esnasında davetli olarak götürüldüğümüz bir etkinlikte toplanan insanların kalabalığı karşısında gerçekten büyük şaşkınlık yaşadım. İçeri girenleri tek tek saymamız mümkün olmasa da tahminimizce 500 e yakın bir insanın bir araya gelmesi hafife alınacak bir konu değildir. Düzce’nin bir ilçesinde gerçekleştirilen etkinliğe Türkiye’nin her yerinden misafirlerin katılması da bu işe olan ilgiyi ifade etmesi açısından önemlidir. Etkinliğe Trakya, İstanbul, Bursa, İzmir, Adana gibi illerden misafir katılımcıların geldiğini gördük. Değinmek istediğimiz bir diğer konu da horozcular kahvehanesini ziyaret ettiğimizde orada karşılaştığımız horozcu dostlarla gerçekleştirdiğimiz sohbetler de bu insanların gözlerindeki heyecan ve mutluluktu. İşinde gücünde, kendi halinde olan bu insanlar gündelik işlerin stres ve yorgunluğunu dost ve arkadaşlarıyla horoz muhabbeti yaparak atıyorlar. Bu sohbetler de insanların mutlu ve heyecanlı olduklarını gözlemledik. Fakat bu insanların mustarip oldukları çok konular var. Ülkemizde dövüş ve müsabakanın prensiplerini açıkça belirleyen bir Hayvan Sporları Yasası olmadığı için birçok problemlerle karşılaştıklarını anlattılar. Aynı zamanda resmi dernek lokali olarak faaliyet gösteren horozcular kahvehanelerinin sıkça güvenlik güçlerince basıldığını, içerde bulunan herkese; üretici, hobici, misafir, ziyaretçi, dövüşçü, kumarcı demeden kabahatler kanununa göre işlem yapıldığı, gözaltına alınıp, para cezası kesildiğini ve bir suçlu gibi basında teşhir edildiklerini anlattılar. Sürekli olarak potansiyel suçlu muamelesi görüp, teşhir edilmekten dolayı çok rencide olduklarını, kanunları çiğneyen kimse onlara işlem yapılması gerektiğini, horoz severlerin mağdur edilmemesini talep etmektedirler. İşinde gücünde kendi halinde insanlar olan horozcu dostların üzerindeki bu baskının kaldırılarak gerekli mevzuat düzenlemelerinin yapılarak rahatlatılması önemli bir sosyal ihtiyaç haline gelmiştir. Aileleriyle birlikte hatırı sayılır bir nüfusu temsil eden horozcuların beklenti ve taleplerinin dikkate alınarak çözüme kavuşturulması büyük önem arz etmektedir.
5)EKONOMİK BOYUTU
Türk Asil Horozu Yetiştiricileri Türkiye’nin her yerinde örgütlü dernekleri ve çatı teşkilatları olan müstakil federasyonlarıyla önemli bir potansiyele sahipler. Sayıları hiç azımsanmayacak niceliğe sahip. Her yetiştiricilik faaliyeti gibi süreç içerisinde beraberinde kendi yan sektörlerinin de oluşmasına neden olmuş bulunmakta. Yem sanayi, sağlık ve veteriner hizmetleri, kümes donanımları ve kafes sistemleri gibi ticari kolları besleyen bir potansiyel barındırmaktadır. Ayrıca Türk Asil Horozları, yurtiçi ve yurtdışından bu işin meraklıları tarafından sahip olunmak istenen değerli hayvanlardır. İyi bir asil horoz yüksek fiyatlarla alıcı bulabilmektedir. Üreticiler bu hayvanların yumurta, civciv, anaç ve damızlık olanlarını ticari olarak değerlendirip aile bütçelerine önemli ölçüde katkı sağlayabilmektedirler. Hatta sırf bu işi yaparak bu işten elde ettiği gelirle ailesini geçindiren üreticiler söz konusudur. Bir yönüyle istihdama da katkı sunan bir potansiyele sahiptir. Ayrıca horozcuların bir araya geldikleri geniş katılımlı etkinliklerde kafeterya ve yemek hizmeti veren, ekipman ve sağlık ürünleri satan işletmelere kadar birçok ekonomik faaliyet söz konusudur.
6)HAYVAN HAKLARI BOYUTU
Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, Türk Asil Horozu yetiştiricileri çok iyi birer hayvan sever. Bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Hatta şöyle bir değerlendirmede bulunmak sanırım abartı olarak sayılmaz, Türk Asil Horozu yetiştiricileri tutku ve aşk derecesinde besledikleri hayvanlara karşı bağlılar. Kendimde bir kanatlı yetiştiricisi ve hobicisi olarak, bu camiaların içinden gelme ve çok iyi tanıyan birisi olarak şunu ifade edebilirim ki, hiçbir hayvan yetiştiricisi gurubundaki hobici profili, besledikleri hayvanlara Türk Asil Horozcuları kadar tutku ve aşkla bağlı değiller. Bu konuda gözlemlediğimiz horozcu dostların hayvanlarına olan bağlılıkları bizde hayret ve şaşkınlık hissine kapılmamıza neden oldu. Horozlarına gözü gibi bakan, kuru üzüm, fındık, fıstıkla besleyen ve bakımları için hiçbir masraftan kaçmayan bir yetiştirici profili söz konusu. Bu açıdan bakıldığında gözü gibi baktığı hayvanın, müsabakada sağlığını hiçe sayarak gözden çıkarması gibi bir durumun pek mümkün olabileceğine ihtimal vermek zordur. Horozcular ısrarla horoz dövüşlerine karşı olduklarını söylemekte, kendilerinin yaptıkları işi horoz müsabakası olarak tanımlamaktadırlar. Türkiye’de gerçekleştirilen horoz müsabakalarının dünyanın birçok ülkesinde yapılan horoz dövüşlerinden farklı olduğunu söylemekteler. Türkiye’de yapılan hiçbir horoz müsabakasında jilet ve çivi gibi yaralayıcı ve öldürücü ekipman kullanılmaz ve Türkiye’de yapılan hiçbir müsabakada hayvan ölümünün yaşanmadığını ifade etmekteler. Bizimde davetli olarak götürüldüğümüz bir müsabaka etkinliğinde bazı gözlemlerimiz söz konusu oldu. Bu gözlemlerimiz esnasında aldığımız bazı notları sizinle paylaşmak istiyorum. Müsabakada birbirine kilo ve boy olarak eşit sıklette iki horoz denkleştirilmekte, müsabaka 3 görevli hakemin gözetiminde gerçekleştiriliyor. Hakemler müsabaka başlamadan horozların genel sağlık durumlarını kontrol ediyor. Horozların birbirlerine zarar verebilecekleri mahmuzlarının sivrilikleri törpüleniyor ve hayvan sahibinin talebi olursa horozun gagası kırılıp düşmesin diye bir yöntemle bağlanarak korumaya alınıyor. Müsabakalar 13’er dakikadan 6 raunt olarak yapılmakta, her raunt arasında 3 ila 5 dakika dinlenme molası verilmekte, bu aralarda hayvan sahipleri, hayvanlarını dinlendirip serinletmek için başını yıkamakta, yaralanma söz konusuysa pansuman yapmaktalar. Müsabaka esnasında horozlardan birinin gözüne tüy kaçarsa, müsabaka hemen kesilerek horozun gözündeki tüy alınarak müsabakaya devam edilmektedir. Müsabaka dövüşmekten ziyade güreşme niteliğinde bir seyir izlemekte. Bunun nedeni Türk Asil Horozlarının karakteristik özelliğinden kaynaklanmakta. Türk Asil Horozları yavaş ama teknik oyun yapmakta ve dayanıklılıklarıyla öne çıkmaktalar. Bu nedenle karşılıklı vuruşma ve dövüşten ziyade boyun ve cüsseleriyle güreşme şeklinde bir mücadele söz konusu oluyor. Bu nedenle ciddi yaralanma yaşanmıyor, burada dayanıklılık ön plana çıkıyor. Zaten birçok yarışma bu nedenle berabere sonuçlanıyor. Türk Asil Horozları dayanıklılıkları ve pes etmemeleriyle meşhur hayvanlar. Yalnız horoz müsabakasının yasal temeli mevcut olmadığı için merdiven altı diye tabir edilen mekanlarda yapılan etkinlik, açıkçası çok sağlıksız koşullarda yapılmakta. Aşırı kalabalık ve duman altı havasız koşullarda son derece gürültülü bir ortam söz konusu. Bazı şahıslar arasında bahis ve iddiada oynanmakta. Belki gerekli olan yasal mevzuatlar hazırlanırsa müsabakalar daha elverişli mekanlarda, yetkilendirilmiş idari personellerin ve veteriner gözetiminde, izinli ve kayıtlı şekilde yapılabilir. Bu başlık altında son olarak ta şuna değinmek isteriz. Yetiştiricilerin ifade ettiklerine göre; Türk Asil Horozları doğası gereği müsabakaya ihtiyaç duymakta, müsabakaya katılan horoz içindeki bu potansiyeli ve enerjiyi attığı için kendini daha mutlu hissetmekte, müsabaka yaptırılmayan horozların kendilerini kümes duvarlarına vurarak yaraladıkları ve ömürlerinin daha az olduğunu söylemekteler. Hayvan refahı kriterlerine göre; bakım koşulları ve kümes ortamı açısından standartların azami ölçüde karşılandığı söylenebilir. Hayvan severlerin tenkitleri genel olarak horozların dövüştürülmesi konusuna yönelik olmaktadır.
7)MEVZUAT BOYUTU
Aslında mevzuat konusu, sadece horozcu camiasının değil, tüm evcil hayvan yetiştiricileri ve özellikle kanatlı yetiştiricileri camialarının kanayan yarasıdır. Ülkemizde hayvan sporları yasası mevcut değildir. Dövüş, müsabaka ve işkence terimlerinin tanımı ve tarifi yapılmamıştır. Avrupa Birliği Uyum Yasalarından Evcil Hayvanlar Kanunu 4934 9/2 maddesine göre müsabaka tarif edilmiştir. Söz konusu kanuna göre; doping yapmadan, bıçak, jilet vs alet kullanmadan müsabakanın yapılabileceği belirtilmiş. Türkiye bu yasayı kabul etmesine karşın bu hükmü uygulamıyor. Anayasanın 90. Maddesine göre bu yasa geçerli olmalıdır. Türkiye Kanatlı Kümes Hayvanları Federasyonu bu durumun düzeltilmesi için Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunmuş ve sürecin sonuçlanması bekleniyor. Mevcut 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu 3. Bölüm madde 11’ e göre; “ hayvanları başka bir canlı hayvanla dövüştürmek yasaktır. Folklorik amaca yönelik, şiddet içermeyen geleneksel gösteriler, bakanlığın uygun görüşü alınarak il hayvanlar koruma kurullarından izin alınmak suretiyle düzenlenebilir” denilmektedir. Horozcuların görüşüne göre; bu madde gereğince folklorik amaca yönelik, dövüş ve şiddet içermemek şartıyla il hayvanlar koruma kurullarının izin vermesi şartıyla müsabaka yapılabileceği ifade edilmesine karşılık il hayvanları koruma kurullarında hayvan hakları savunucusu dernek temsilcilerinin bulunması nedeniyle hiçbir surette izin alınamadığını belirtmekteler.
Düşündürücü olan kısım ise; benzer durumlarda olan geleneksel hayvan müsabakası etkinlikleri ve bunları temsil eden camialar arasında eşitlikçi ve yeknesak uygulamaların olmaması. Mesela ülkemizde boğa güreşleri ve deve güreşleri de hayvan severlerin ciddi tepkilerini çekmekle birlikte bunlara özel yönetmelik ve talimatlar gereğince müsabaka yaptırılmalarında hiçbir mahsur görülmüyor. Hatta söz konusu etkinliklere yerel yönetimler ve büyük şirketler sponsor olarak geniş katılımlı, halka ve basına açık etkinlikler düzenleniyor. Bir başka örnek; şahin ve atmaca gibi yırtıcı kuşlarla avlananlara özel tanınan ayrıcalıklar, mesela mantık olarak hiçbir farkı olmayan keklik kurak avcılarına tanınmıyor. Keklik Kurak Avı da en az Şahin ve atmaca ile avlanma gibi çok eski bir Anadolu av geleneğidir. İkisinde de doğadan yakalanan şahin, atmaca veya kekliğin eğitilerek av amaçlı kullanılması söz konusudur. Prensip olarak her iki av şeklinde de belli bir süre avda kullanılan şahin atmaca veya keklik doğaya özgürlüğüne geri kazandırılır. Mantık, teknik ve usul yönüyle birbirinden hiçbir farkı olmayan bu iki kadim Anadolu av geleneğinden birisine özel çıkarılan yönetmelik ve talimatlarla izin verilirken, diğerine kanunlar gereğince işlem yapılarak ağır para cezaları uygulanmakta. O zaman insanın aklına şu soru geliyor; “bu niye böyle, şu neden böyle?” Kısacası benzer durumlara sahip boğa güreşi, deve güreşi, atmaca avı ile horoz müsabakaları ve keklik kurak avcılığı arasında eşitlikçi uygulamalar söz konusu değil. Bir taraf yasal zemine kavuşturulup, çeşitli imkanlara sahip olurken, diğer taraf üvey evlat muamelesi görüp merdiven altına itilmekte, türlü cezai müeyyidelerle yüz yüze bırakılmakta. Hassasiyet hayvan hakları temelindeyse bu yukarıda zikredilen tüm faaliyetler eşit şekilde yasaklanmalı veya tolerans gelenek temelliyse tüm taraflara eşit olarak tanınmalıdır. Hangi camianın lobisi bürokraside etkinse ona farklı bir uygulama çıkmamalıdır.
Horozcuların bu konuyla ilgili ciddi mağduriyetleri var ve yetkililerden gayet makul talepleri söz konusu. Türkiye Kanatlı Kümes Hayvanları Federasyonu’nun TBMM Araştırma Komisyonuna sundukları talepleri aşağıdaki gibi olmuştur.
*Türkiye’de hayvan sporları ve sergileri kanunu çıkarılmalı ve kanun içinde müsabaka ve yarış ibareleri olmalı
*Horoz müsabakaları kabahatler kanunundan çıkarılmalı
*Dövüş ve işkence kriterleri belirlenmeli
*İllerdeki Hayvanları Koruma Kurullarında Hobici derneklerin temsilcilerine de yer verilmeli
*Horozcularda yetkililerce kayıt altına alınmalı ve avcılar gibi tescil ücretine tabi olmalı
*Düzenlenecek etkinlik ve turnuvalar Federasyonun onayıyla yapılmalı
*Belediyeler ve özel idareler festival ve turnuvalara destek vermeli.
SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ
Folluk dergisi sahip olduğu felsefe ve misyon değerler çerçevesinde yerli gen kaynaklarımıza sahip çıkılarak, gelecek kuşaklara aktarılmasına çok önem vermektedir. Öncelikli olarak bizim konuya bakışımız Türk Asil Horozlarının sahip olduğumuz önemli bir biolojik zenginliğimiz olması meselesidir. Sonrasında ise; yayıncılık konseptimiz gereği hitap ettiğimiz hedef kitle olan kanatlı camialarının meselelerini gündeme taşıyıp, bu konuda sektöre yayıncılık yoluyla hizmet etmeye çalışmaktayız. Bunu yaparken de yayıncılık sorumluluğumuz ve ilkelerimiz gereğince tarafsız bir duruşla, tüm tarafların görüş ve önerilerine eşit olarak yer vermeye çalışıyoruz. Evet biliyoruz ki; bu tür konular çetrefilli konulardır. Farklı kesimlerden farklı tepkiler alabilir ama Folluk Dergisi itici gücünü farklı kesimlerden alacağı tepkilere göre değil, benimsediği felsefe ve misyon değerlere göre belirlemektedir. Sonuç olarak Türk Asil Horozları sahip çıkılması gerekli olan önemli bir biolojik zenginliğimizdir. Horoz müsabakaları meselesi tüm boyutlarıyla ele alınıp çözüme kavuşturulması gereken bir konudur. Konuya ön yargı ve genellemelerle yaklaşılmamalı, horozcu diye tabir ettiğimiz Türk Asil Horozu Yetiştiricilerinin sorunları dinlenerek, savundukları tezler, görüş ve önerileri dikkate alınmalıdır. Eşitlikçi bir şekilde benzer diğer camialara tanınan toleranslar horozculardan esirgenmemeli, il hayvanları koruma kurulu gibi platformlarda kendilerini temsil etme ve tezlerini savunabilme hakkı tanınmalıdır.
TÜRK ASİL HOROZLARININ MORFOLOJİK ÖZELLİKLERİ
Türk Asil Horozlarının morfolojik özelliklerine yönelik ülkemizde çok önemli bir çalışma mevcuttur. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Zootekni Anabilim Dalı Bşk. Yard. Prof. Fatih Atasoy’un başkanlığında, Yard. Doç. Dr. Banu Yüceer ve Dr. F. Tülin Özbaşer yürüttükleri çok önemli bir akademik çalışma mevcuttur. “Türkiye’deki Aseel Horoz ve Tavuklarda Bazı Morfolojik Özellikler” adındaki projede Türkiye’nin çeşitli yörelerinden 94 tavuk 166 horoz üzerinde morfolojik ölçümler yapılmış ve elde edilen bulgular işlenerek istatiksel olarak raporlandırılarak yayınlanmıştır. Bu çalışma referans alınarak Türkiye Kanatlı Kümes Hayvanları Federasyonu’nun katkılarıyla “Türkiye’de Yetiştirilen Asil Horozlar ve Horoz Müsabakaları” adlı kitap yayınlanmıştır. Söz konusu kitap 2014 yılında Medisan Yayınevi tarafından Ankara’da basılmıştır. Aynı zamanda Türk Asil Horozlarının Tescil çalışmaları başlatılmış olup sonuçlanmasına az bir süreç kalmıştır. Bizde araştırma yazımızda bu değerli çalışmadan yararlanarak Türk Asil Horozlarına ait morfolojik özellikleri aynıyla siz değerli okuyucularımızla paylaşıyor ve değerli hocalarımıza çabalarından dolayı çok teşekkür ediyoruz.
Canlı Ağırlık: Tavuklarda ortalama canlı ağırlık 1-1,5 yaşta 1,99 kg.,2-2,5 yaşta2,01 kg.,3 ve üzeri yaş gurubunda 2,14kg. olarak bulunmuştur. Horozlarda ise; 1-1,5 yaşta 2,74 kg., 1,5-2,5 yaşta 2,87 kg., 3 ve üzeri yaş gurubunda 3,11 kg. olarak belirlenmiştir.
Baş Yapısı: Orta büyüklükte olup farklı yaş guruplarında baş genişliği 30-70 cm., horozlarda ise 23-85 cm. olarak tespit edilmiştir.
Göz Rengi ve Yapısı: Genelde görülen göz rengi sarı(balköpüğü), açık kahverengi ve mavidir. Ayrıca damarlı olarak ifade edilen gözün pupilla çevresinde ince kılcal damarların mevcut olduğu göz yapısına da sıkça rastlanmaktadır. Gözün yapısı orta büyüklükte ve yuvarlaktır. Gözler göz oluğuna gizlenmiş biçimde olup göz etrafı kemerli yapıdadır.
Gaga Şekli: Gaga orta uzunlukta siyah, açık sarı veya koyu sarı (mısır rnginde) renginde olabilmektedir. 3 tip gaga şekli bulunmaktadır. Atmaca gaga(kısa gaga), oluklu gaga, yaprak gaga. Yetiştiriciler daha dayanıklı yapıya sahip olduğu için oluklu gagayı tercih etmektedirler.
İbik: Yaygın olarak fıstık, silme ve gül ibik görülmektedir. Bunlardan başka yanfes ve balta(mihrace) ibik yapısına da rastlanılmaktadır.
Kulak yapısı: Kulak lobu az belirgin olup siyah, beyaz, koyu ve açık kahverengi renkli kısa tüylerle kaplıdır.
Sakal: Genelde görülmez
Boyun Yapısı: Boyun uzun tüylerle kaplı olup, kaslı bir yapıya sahiptir. Uzunluğu tavuklarda; 13,11-13,73, horozlarda 16,03-16,72 cm olarak bulunmuştur.
Deri yapısı: Deri beyaz renkte olup kalın bir yapıya sahiptir.
Göğüs Yapısı: Geniş, kaslı ve kemiklidir. Göğüs genişliği horozlarda 111,5-119,5 tavuklarda 94,8-98,7 cm olarak bulunmuştur.
Vücut Rengi: Kırmızı, tavuk tüylü, ballı, küllü, çilli, siyah ve beyaz ve bunların kendi aralarında kombinasyonları şeklinde görülebilmektedir. Kuyruk bölgesinin üst tarafında bulunan ve yağdanlık adı verilen yapı sayesinde horozların tüyleri tavuklara göre daha parlaktır.
Kuyruk: Görünümü gösterişli ve yelpaze gibi açık şekildedir. Renk olarak kırmızı-beyaz, siyah-kırmızı, yeşil, gri-kahverengi veya bunların kombinasyonları şeklinde görülebilir.
Ayak Yapısı: Genel olarak incik; uzun, ince ve köşelidir. Mahmuz genel olarak horozlarda bulunmakla birlikte çok nadir bazı tavuklarda da görülebilir. 2 tip mahmuz şekli vardır. Bunlar; kalın aşağıya doğru uzayan mahmuz, çok kalın olmayan farklı yönlere uzayabilen belirli bir şekli olmayan mahmuz.
Konu ile ilgili Kanatlı Kümes Hayvanları Federasyonu Başkanı Hikmet Neğüç ile röportaja ve Dr. Mahmut Aldırmaz ile mülakata dergimiz Folluk Dergisi 7. sayısından ulaşabilirsiniz. Dergimizin 7. sayısını aşağıdaki bağlantıdan satın alabilirsiniz.
-
Folluk Dergisi 7. Sayı₺ 200,00 Kdv Dahil
Elinize, kaleminize sağlık. Aydınlatıcı bir makale olmuş, teşekkür ederim.